-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:
-Kaza namazı, dedi.
-Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam. -Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu. Fakat yine de kendine hâkim olamadı.
-Ne kadar tuttular göz altında?
-Yirmi dokuz gün.
-Allah Allah, yirmi dokuz gün öyle mi? -Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim.
-Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama döndü:
-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
-Fakat ne?
-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.
-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi?
-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, elbette olur.
-Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükua gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam etti.